26 Haziran 2013 Çarşamba

Türkiye'nin çeşitli yerlerinde çektiğim fotoğraflar.
Devamı gelecek...









İlkbahar o bütün neşesi ve çoşkusuyla geldi. Fotoğraf makinalarıyla bu güzel mevsimi fotoğraflamak için sabırsızlanıyorsunuz. İşte en iyi ilkbahar fotoğraflarını çekmek isteyenler için 7 ipucu

1. YÜRÜMEYE HAZIR OLUN

Arabayı falan unutun. Sırtçantanızı omuzladığınız gibi yollara düşün. Çantanıza ekipmanınızı ve sizin için gerekli şeyleri koymayı unutmayın. En güzel ilkbahar fotoğrafları kırlarda dolaşılırken çekilir

2. NE OLURSA OLSUN YANINIZA MAKRO LENSİNİZİ ALIN

İlkbahar bütün doğanın uyandığı mevsimdir. Çiçekler,kelebekler,böcekler,yağmur damlaları. Bunların hepsini daha yakından çekmek isteyeceksiniz. O yüzden makro lensinizi almayı unutmayın. eğer yoksa close up lenste olabilir. Hiç biri yoksa makro çekimler konusunu biraz çalışın

3. RENK KONTRASTLARINI KULLANIN

Özellikle böyle baharın yeni başladığı günlerde şehirden biraz daha uzaktaki doğada gezerken kıştan kalma görüntülerle bahar renklerinin birbirine karıştığı kareler yakalamaya çalışın. Bu tarz fotoğraflar çok etkileyicidir

4. YAĞMUR HARİKA OLUR

Bahar günü yağan yağmur harika fırsatlar yaratır. Dallardaki su damlaları, bulutlu gökyüzü veya yağmur sonrası açmış gökyüzündeki gökkuşağı bu tarz fırsatlardır. özellikle yağmur sonrası açan güneşteki ışık oyunlarına dikkat edin

5. İNSANLARI FOTOĞRAFLAYIN

Baharın insan ruhu üzerindeki etkileri tartışmasızdır. Dışarı çıkın insanları gözlemleyin. Çimlere oturmuş çiftler, torununa bisiklet bindiren dede, yağmurdan kaçan insanlar

6. YERE YAKIN ÇEKİM AÇILARI KULLANIN

Böceklerin gözündenmiş gibi yapılan çekimler çok ilgi çekici olabilir. Rutin dışına çıkılan açılar her zaman fotoğraflarınıza renk katacaktır

7. GÖLGELERE DİKKAT EDİN

Güneş kışa oranla daha yukarıdadır ve bu da gölgelerin kısalmasına yol açar. Çekimlerinizde bu gölgeleri kullanmaya çalışın



Kaynak: 
http://www.kolayfotograf.net/2013/04/ilkbaharda-fotograf-nasil-cekilir.html#ixzz2XLb1nGH8

“Geldi, aldı, götürdü. Oynadı, oynadı getirdi”


Çoğunluğunu üniversite öğrencisi gönüllülerin oluşturduğu, Oyuncak Kütüphanesi minik konuklarını ağırlamaya devam ediyor. Oyuncak Kütüphanesi; dar gelirli ailelerin çocuklarına oyun ve oyuncaklarla tanışma imkânı sunuyor. Avrupa Birliği tarafından hibe edilen projeye aileler ve çocuklar büyük ilgi gösteriyor.

Sefa SARGIN

Ankara’da “Geldi, aldı, götürdü. Oynadı, oynadı getirdi” sloganı ile kurulan Oyuncak Kütüphanesi aileler ve çocuklar tarafından büyük ilgi görüyor. Projesini Anıl Erkara’nın tasarladığı Oyuncak Kütüphanesi Avrupa Birliği tarafından desteklenen bir proje niteliği taşıyor. Bu proje için Avrupa Birliği tam 6 bin Euro hibe etti. Bu parayı kira, kırtasiye malzemeleri, temizlik malzemeleri, masa ve sandalye gibi ihtiyaçlar için kullandıklarını ifade eden proje koordinatörü Anıl Erkara, “Üç yıldır Sağlık Bakanlığında çalışıyorum. Yine Sağlık Bakanlığında çalışan eğitim şube müdürü Kader Kaya İngiltere’de ki Oyuncak Kütüphanesini gezmiş. Tabi bu uygulamalar Türkiye de yok. Kendisi daha sonra Türkiye’de Oyuncak Kütüphanesi kurma fikrini bana iletti. Ben de projesini hazırladım ve Avrupa Birliği Gençlik Programına sunduk. Projemiz  Gençlik Projesi kapsamında hibe aldı. AB Bakanlığının ilgili birimi Türk Ulusal Ajansı projemizi destekledi.” Dedi.
Projeyi tasarlarken hiçbir derneğe veya kamu kuruluşuna bağlı olmadıklarını vurgulayan Erkara, “Biz bir gençlik grubu olarak bu projeyi sunduk. İnsanlar şaşırıyor tabi bir gençlik grubu nasıl olur da AB hibesi alır, böyle bir proje ortaya çıkarır. Ben anlattığım zaman hangi örgüte üyesiniz, kim destekliyor, başınızda kim var diye soruyorlar. İnandırıyoruz kendimize ve güvenlerini kazanıyoruz.” dedi.

“İki kişi çalışıyorsa iki kişi okuyor”

Kütüphanede bulunan gönüllülerin çoğunu öğrencilerin oluşturduğunu dile getiren Erkara, “Kütüphane de çalışan kişiler öğrencilerden oluşuyor. Böyle olunca bu öğrencilerin sınav dönemleri oluyor. Bu durum özellikle kütüphanenin kuruluş aşamasında sorun oldu. BU insanları koordine etmek gerçekten zor bir iş. Yani iki kişi çalışıyorsa iki kişi okuyor” diyerek  gönüllü takım arkadaşlarına ihtiyaçlarının olduğunu dile getirdi.

“Oyuncaklar bağış yolu ile geliyor”

Hedef kitlesi 0-13 yaş arası çocuklar ve dar gelirli aileler olan oyuncak kütüphanesi, üyelik sistemi ile çalışıyor. Üye olmak isteyen aileler her altı ay için beş TL üyelik ücreti ödeyerek kütüphanenin imkanlarından yararlanabiliyor. Her çocuk veya aile kütüphaneden tek seferde dört oyuncak alabiliyor. Her oyuncak için bir TL depozito alınıyor oyuncak geri geldiğinde ise bu para geri veriliyor. Çocuğun oyuncağı sahiplenmesinin veya kırmasının kesinlikle sorun olmadığını vurgulayan Erkara, “Buradaki oyuncaklar zaten bağış yolu ile geliyor. Böyle olunca da bir yerde amacımıza ulaşmış oluyoruz. Getirip değiştiren çocuklar da oluyor, sahiplenen de. Biz tabi değiştirmesini, küçük yaşta kütüphane kültürüne alışmasını istiyoruz.” dedi.
Çocukların ve ailelerin bu projeden çok memnun olduğunu söyleyen Erkara, ”Çocuklar buraya geldiklerinde fazla seçenek olduğu için oyuncak seçmekte gerçekten zorlanıyorlar. Bize güvenip gözü gibi baktığı oyuncakları bırakanlar, emanet edenler var.” dedi. Erkara,  “Çok eski oyuncak arabalarını, mızıkalarını, flütlerini bırakan insanlar var. Mesela 1950 yılında yapılan bir oyuncak araba ve Türkiye’ye gelen ilk flüt gibi oyuncaklar bunlar. Bu oyuncakları burada yapacağımız bir antika müzesinde sergilemek istiyoruz. Manevi değeri fazla olduğu için bu oyuncaklara gözümüz gibi bakmamız gerekiyor” dedi.
Oyuncak Kütüphanesinde aileler çocuğunun yanında durmak zorunda. Buraya geldiklerinde okul öncesi öğretmenliği ve çocuk gelişimi okuyan üniversite öğrencileri, çocuklara ufak animasyonlar, çeşitli aktiviteler yapıyor.
Çok büyük sorunlar olduğu zaman İngiltere de öğretmenlik yapan Meltem Mahmutovic’e danıştıklarını söyleyen Erkara, “Kendisi öğretmen sık sık İngiltere de ki oyuncak kütüphanelerine gidip geliyor.”  dedi. 

Bağlantı noktaları ve gezici Oyuncak Kütüphanesi


Hedef kitlesi dar gelirli aileler ve çocuklar olan Oyuncak Kütüphanesi Kızılay’da bulunuyor. Kimi ailelerin veya çocukların daha önce hiç kızılaya gelmediğine dikkat çeken Erkara, “Ulus’u geçmeyen çocuklar ve aileler var. Bizim onlara da ulaşmamız lazım. O yüzden biz çeşitli semtlerde bağlantı noktaları oluşturuyoruz. Bu noktalarda bizim broşürlerimiz ve afişlerimiz var. Aileler bizi buradan duyacaklar. Bağlantı noktalarının sayısını arttırmak için Çankaya Belediyesi ve Altındağ belediyesi ile görüşüyoruz. Kızılaya gelemeyen ailelere ulaşmamız lazım. Şu anda dört bağlantı noktamız var. “dedi. Erbakar, gezici oyuncak kütüphanesi projemiz var. Bu proje ile diğer bize ulaşma imkanı bulunmayan kişilere ulaşma amacındayız.

Photoshop CS4'te İmza Ekleme

Photoshop CS4'te İmza Ekleme


Photoshop CS4'te fotoğraflara imza eklemek için öncelikle bir dropplet oluşturmak gerekiyor. Dropplet oluşturduktan sonra fotoğraflarınıza kolayca imza ekleyebileceksiniz.

-Dropplet oluşturmak için öncelikle Action oluşturmanız gerekiyor. Bunun için de klavyenizden ALT+F9 Tuşlarına basıp Action Panelinin görünür olmasını sağlayın. Panelin altında 'Create New Action butonuna basarak Action'a bir isim vererek 'Record' butonuna tıklayın.

-Daha sonra araç kutusundan Type Tool aracını seçerek imza metninizi giriniz. Yazıyı yazdıktan sonra CTRL+A tuşlarına basarak tüm yazıyı seçip, yazıyı özelleştirebilirsiniz.


-Ayarlamaları ve özelleştirmeleri yaptıktan sonra Layers paneline dönerek imzanızın duracağı yeri ayarlayın. Daha sonra CTRL+T tuşlarına basarak metnin şeklini değiştirebilirsiniz.


-Layers panelindeki imza layerinin üzerine sağ tuçu tıklayıp Blending Options yazısına tıklayım yazınıza efekt verebilirsiniz.

-File/Save As diyerek fotoğrafınızı yeni bir klasör açıp oraya kaydedin.
-Tekrar ALT+F9 yaparak Action'u durdurun.
-İmzanızı Dropplet haline getirmek için ise Fİle/Automate/ Create Dropplet seçeneğine tıklayın.
-Choose'den kaydetmek istediğiniz yeri seçin ve dropplete isim verim Save butonuna tıklayın.


-Photoshop'u simge durumunda küçültüp İmza eklemek istediğiniz tüm resimleri bu kaydettiğiniz Droppletin üzerine sürükleyip bırakın.
-Ve tüm fotoğraflara ayarladığımız imzalar eklenmiş oldu.



Adobe’un Creative Cloud olarak kullanıcılara sunduğu pakette fotoğraf, video, ses ve tasarım için bir çok masaüstü uygulama bulunuyor.
Geçen ay Los Angeles, Adobe MAX konferansında piyasaya çıkacağı duyurulan Creative Cloud güncelleştirmeleri resmi olarak kullanıma açıldı.
Adobe’un Creative Cloud olarak kullanıcılara sunduğu pakette fotoğraf, video, ses ve tasarım için bir çok masaüstü uygulama bulunuyor.
Photoshop CC bir çok yenilik sunuyor. Yenilenen ve eklenen araçlar, özellikler şöyle:
Fotoğraf çekerken düşük perde hızı ya da elimizin titremesinden kaynaklanan bulanık fotoğrafların kurtarılmasını sağlayabiliyoruz. Titreşim azaltma özelliği ile hareketin yönü analiz edilerek, fotoğraftaki netliğin yeniden kazanılması sağlanıyor.
Fotoğrafların netleştirilmesi için geliştirilen akıllı netleştirme özelliği ile analiz edilen fotoğraf bölgesel ihtiyaca göre farklı miktarlarda netleştirilip, noise ve parazitler minimuma indiriliyor.
Adobe Camera Raw 8′e üç adet yeni araç eklenmiş. ‘Advanced Healing Brush’ ile objeleri daha kolay ve hızlı şekilde yok edebiliyorsunuz. Oynama yapılan bölgedeki geçişler gayet başarılı ve fark etmek çok zor. ‘Radial Gradient’ ile fotoğrafa yapılan bölgesel renk ve ışık ayarlamaları Lightroom’daki gibi daha kolay ve hızlı şekilde kullanılabiliyor. ‘Upright Tool’ ise eğik kadraj ya da ufuk çizgisini düzeltmek için tek dokunuşla otomatik olarak fotoğrafı düzeltiyor.
* Camera RAW’da yapılan düzenlemeleri Photoshop’un içinde istenilen katmana uygulayabilme imkanı getirilmiş.
* Kaliteli baskı alabilmek için düşük çözünürlüklü fotoğraflar için ayrıntı ve netliği koruyarak ‘akıllı üst örnekleme’ özelliği geliştirilmiş.
* Daha önce Photoshop Extended’da bulunan 3B düzenleme ve görüntü analizi araçları da Photoshop CC’a eklenmiş.
* Photoshop CC ile direkt olarak portfolyo paylaşım sitesi  Behance‘e fotoğraflarınızı gönderebiliyorsunuz.
Adobe’un resmi web sitesinden 30 günlük deneme sürümünü ücretsiz olarak deneyebilirsiniz. Daha önceden Adobe Creative Cloud’a sahip olanlar bu güncelleştirmelere ücretsiz sahip olabilecekler. Farklı fiyat seçeneklerini ve kampanyaları buradan inceleyebilirsiniz.

Makro Fotoğraflar

Yakın Plan Büyüleyici Fotoğrafları Nasıl Çekersiniz
Eğer siz de hayatın anlamının küçük detaylarda saklı olduğunu düşünenlerdenseniz, o halde anlatıcağım stil tam size göre. Adı makro fotoğrafçılık.
Makro veya yakınlaştırıcı (close-up) objetif adı verilen objektif ile yapılıyor. Nesneyi normalden daha yakın mesafeden odaklamanızı sağlıyor.
Macro aşı fotoğrafçıların en popüler nesneleri arasında çiçekler, yaprakların üstünde uğur böcekleri, arılar ve doğada hergün meydana gelen ancak bizim dikkat bile etmediğimiz diğer unsurlar yer alıyor. Macro fotoğrafın cazip kılan şeylerden biride çıplak gözle göremediğimiz detayları göstermesidir.
Alan Derinliğini Maksimuma Çıkarın
Macro objektiflerde en keskin sonuçları tatlı noktalarda (sweet stop) alırsınız ve makro çekimde bu keskinliği yakalamak zordur. En iyi netliği elde etmek için makro çekimde nesnenin tam karşısına gelecek şekilde yerleştirin ve alan derinliği yaratın. Örn. Çiçeğin üstünde arıyı çekiyorsanız, çiçeği tam karşısından açılamanız gerekir.
Auto-Focus Özelliğini Neden Kapatmalısınız?
Makro çekimin en zor kısımlardan birinin, nesneleri net ve odakta çekmek olduğunu artık biliyorsunuz ve en sinir bozucu metotlardan birini öğrenmek üzeresiniz nesnenin en yakınında otomatik oda kullanmak. Sinir katsayınızı düşermek için verebileceğim tek ipucu, fotoğraf makinenizin objetifteki otomatik odaklama (Auto-Focus) özelliğini kapamak ve manuel odaklama özelliğini açmak olucaktır. Otomatik odaklamada objetif odak noktası arıcak ve objetifinizin vırlama sesini duyucaksınız. Manuel odaklama ile bu sorundan kurtulun.
Deklansöre Dokunmayın !
Eğerki fotoğraf makinanızı trıp üzerine yerleştirdiyseniz. Deklansöre bastınızda ufak titremeler fotoğrafta bir miktar netlik kabedebilir.Tetikleyici kullanmanızı tavsiye ediyorum yada makinanızın zamanlıyıcısını kullanabilirsiniz.
En Uygun F Ayarı Hangisidir ?
Makro fotoğraflarda en çok kullanılan F ayarı f/22 makro objetiflerin alan derinliği küçük olduğu için derinliği olabildiğince genişletmelisiniz ve bunu ancak diyafram ayarı (f-stop) f/22 gibi bir değerde iken yapabilirsiniz. Aslında f/16, hatta f/11 bile kullanabilirsiniz. fakat nesneyi maksimum odakta tutabilmek için f/22 kullanabilirsiniz.Rakam yükseldikte fotoğrafın daha büyük bir kısmı oda içerisinde kalacaktır.
Neden Kapalı Mekanda Makro Çekim Yapmak İstersiniz ?
Makro çekimleri çoğu aslında iç mekanda çekilir. İçeride çekim yapmanın en büyük avantajlardan biride rüzgar olmamasıdır. İlk başta önemsiz birşey gibi gözüküyor ama diş çekim yaptığınızda vizorden baktığınızda anlicaksınız hafifte olsa rüzgar belli olucaktır buda netlik kaybı olucaktır. İçeride çekimin bir diğer avantajıda ışığı kontrol edebilirsiniz.

Yıldız Pozlama/ Yıldız Fotoğrafı

YILDIZ FOTOĞRAFLARI

Fotoğraf normalde göremediğimiz şeyleri, doğal olayları yavaşlatılmış halde görmek ve uzun pozlama yapmak her zaman ilgi çekici olmuştur. Bu farklı fotoğraf türlerinden bir tanesi de yıldız pozlamadır.
Yıldız pozlamak, ileri çekim teknikleri arasında fotoğrafa yeni başlayan en çok ilgisini çeken fotoğraf tekniklerinden birisidir. Çok zor olduğu düşünülüyor fakat zor değil.

Ne Lazım?

-Tripod
-Uzaktan Kumanda
-Açk Gökyüzü ve karanlık bir ortam :)

Nasıl Pozlama yaparsınız?

Uygun alanı seçtikten sonra DSLR fotoğraf makinenizi tripod üzerine sabitleyin. Daha sonra zemin dengesini ayarlatın. Makineden uzaktan kumandayı aktif ettikten sonra kumanda deklanşörüne BİR kere basın. Makine deklanşöre İKİNCİ basmanızdan sonra pozlamayı bitirecektir. En sağlıklı yıldız fotoğrafları 30-70 dakika arasındaki pozlama sürelerinde çekiliyor.

Bu fotoğraf tam 4 saatlik bir pozlama sonucunda çekilmiştir.


Bu fotoğrafta ise 70 dakikalık pozlama yapılmıştır.



SEFA SARGIN

Uzun Pozlama

Uzun pozlama en genel anlamıyla obtüratörün açık kalma süresi ile alakalı bir çekim tekniğidir.


-Uzun pozlama için mutlaka tripod kullanmalısınız eğer böyle bir imkanınız yoksa makineyi herhangi bir yere sabitlemelisiniz.
-Uzaktan kumanda kullanmanız fotoğrafın netliği bakımından faydalı olacaktır.
-En iyi sonucu hafif karanlık ortamlarda alırsınız.

Uzun Pozlama Nasıl Yapılır?

-Makineyi Tripota bağlayın.
-Fotoğraf makinenizi manuel moda alın.
-Enstantane değeri belirleyin. 15sn. veya 30sn.'yi seçerseniz daha iyi sonuçlar alırsınız. Eğer Bulb modunu seçerseniz kontrol sizde olur ve istediğiniz kadar pozlama yapabilirsiniz.
-Diyaframı en kısık konuma getirin. Yoksa Fotoğraflar Parlak çıkacaktır.
-Kumanda kullanacaksanız makinenizin menüsünden kumandayı aktif hale getirin. Kumandanız yoksa zamanlayıcı ile çekmeniz makinenizin sağlıklı bir kare çekmesini sağlayacaktır.
-Deklanşöre veya kumandaya bastığınız anda makine pozlamaya başlayacak ve (Örneğin) 30 saniye boyunca pozlama yapacak. 




Fotoğrafların Enstantane Değeri 30 Sn'dir.

Fotoğraflar: SEFA SARGIN

23 Haziran 2013 Pazar

HDR Fotoğraf Nasıl Çekilir?

Bir fotoğrafta karanlık yüzey ile aydınlık yüzey arasındaki farkı o fotoğrafın Dinamik Kademesini belirler. SLR ve DSLR makinaların algılayabileceği ışık şiddeti belirli sınırlar içindedir ve bu değerdeki fotoğraflar LDR (Low Dynamic Range) olarak adlandırılır.

HDR Fotoğraf Nasıl Çekilir?

HDR fotoğraflarda mutlaka hareketsiz nesneler olmalıdır. HDR 3 veya daha fazla karenin özel bir programla birleştirilmesi sonucu oluşturulmaktadır.Tek kareden de RAW olmak şartıyla HDR yapılabilir. Standard olan 3 kare ile HDR yapmaktır. 3 kare -2 , 0 , +2 pozlama değerine göre alınır. Işığın şiddetine ve karanlık yüzeylerin algılanabilmesine göre birer stop ? veya + pozlama ilaveleriyle çekim devam ettirilir. HDR fotoğraf çekiminde şu hususlara dikkat edilmelidir.

1) Tripod kurulur ve makina üzerine sabitlenir
2) Kablo deklanşör veya kumanda hazır hale getirilir
3) Ortamın ışığına göre enstantane ve duruma göre diyafram ayarı yapılır. ( Diyafram her ayrıntıyı net almak istersek rakamsal olarak yüksek değere alınır, belirli bir noktayı net diğerlerini flu yapmak için ise rakamsal olarak düşük bir değer alınır.)
4) Otomatik netleme yapılır ve makina Manuel netlemeye alınır. ( Manuel netleme yapmayan makinalar ototomatik ayarı kullanmaya devam etsin.)
5) HDR nin baş derdi noise olduğu için ISO mümkün olan endüşük değere alınır.( ISO 100 gibi)
6) Bracket kontol olan makinalarda -2 , 0 , +2 pozlama yapacak şekilde 3?lü Bracket?e alınır ve 3 kare çekim peşpeşe gerçekleştirilir.
7) Bracketsiz çekimde enstantane el ile ayarlanır. İlk kare 0 (sıfır) pozlamada, diğer iki kare -2 ve +2 poz değerinde çekilir.

-2 Stop


0 Stop



+2 Stop


3 Fotoğrafın HDR hali

Sefa SARGIN 
              

21 Haziran 2013 Cuma


USTA GURBET ZOR DEĞİL Mİ?

SEFA SARGIN/ CAN BAYRAK


Yola çıkmıştık neyle karşılaşacağımızı bilmeden… Biraz heyecan biraz korku vardı içimizde. Bismillah diyerek başladık işe. Azalan  mesafeyle birlikte heyecanımız git gide artıyordu. Biraz  yürüdükten  sonra istediğimiz yere vardık. Selam verdik başladık konuşmaya.  Bütün günün yorgunluğuna rağmen bizi güler yüzle karşıladılar. O an itibariyle  bizimle inatlaşan heyecan ve korku azalmaya başladı.


Erzurum’da yurt inşaatında işçiler var gücüyle çalışıyor. Sekizde başlayan mesainin bitmesine iki saat var.

Akşama doğru yorgunluk çöküyor üzerlerine. Bedenleri yorulsa da zihinleri de yorgun; memleket hasreti, aile hasreti, tanıdık bir sese duyulan hasret, sürekli zihinleri kurcalıyor… Her biri belki de hiçbir zaman oturamayacakları evleri, yurtları yapıyorlar ama bu evlere hep uzaktan bakmakla yetiniyorlar.
          

     “Dünyaya bir daha gelsem yine inşaat işçisi olurdum.” 


         
        Yirmi Sekiz yıldır inşaatlarda çalışan Cevat abi inşaat işçiliğine okuyamadığından dolayı başladığını söylüyor. Aslen Gümüşhaneli olan Cevat abi; mevsimlik işçi olarak çalışıyor. 6 ay boyunca; ya arkadaşlarıyla tuttukları bekar evinde ya da inşaata yakın yerlerde kendi yaptıkları barakalarda kalıyorlar.  Cevat abi; çalıştıkları işin çok yorucu olduğunu ve bu yüzden de sosyal aktivitelerinin olmadığını, daha değişik şeyler yapmak istediğini fakat imkanının el vermediğini söylüyor. İş dönüşünde ne yaptığını sorduğumuzda gülerek internet kafe de Facebook’ta takıldığını söylüyor. Cevat abi. Güler yüzüne rağmen sıkıntılarının çok küçük bir kısmını bizimle paylaşıyor. Bir yandan evinden ailesinden uzak olması, bir yandan da tek oğluyla arasının kötü olmasından dert yanıyor.


‘’İlkokul 5. sınıftan çıkıp, belime bir keser alıp inşaatlara çıktım.’’
Enver abi  Cevat abinin kayınbiraderi.  Aynı evi paylaşıyorlar. O da mevsimlik çalışıyor. Enver abi  şu an 49 yaşında. İlkokul  5. sınıftan beri yani  37 yıldır inşaat işçiliği yapıyor.  Daha o küçük yaşında  5 kişilik ailesinin yükünü omuzlarına almış  Enver abi… Yaşıtları oyun oynayıp eğlenirken her zaman  imrenmiş, oyun oynamak istemiş ama küçük yaşta aldığı sorumluluk için  fedakarlık etmek zorunda kalmış. Enver abi de çalıştığı işte çok mutlu. ‘’İnsan’ın  ustası olduğu işleri yapması bence daha keyifli diyor .İşten sonra ne yapıyorsun diye sorduğumuzda; ‘’Ben  öyle Cevat gibi internet kafede takılmıyorum, gurbette kahvehaneye gitmiyorum .‘’ diyor.  ‘’Bu iş çok yorucu.’’ diyerek devam ediyor sözlerine . ‘’yaşınız  ilerledikten sonra bazı işleri yaparken daha çok yoruluyorsunuz.’’  Diyerek  durumu hakkında dert yanıyor.
Enver abinin de  en büyük derdi ailesine duyduğu hasret .  ‘’Gurbette ailemden ayrı  altı  ay  bir asır gibi geliyor sanki ‘’ diyerek aile hasretini en samimi duygularıyla bizimle paylaşıyor.  Aldığı ücrete de; ‘’Hamd olsun ki yetiyor .’’ diyor. Enver abi ile sohbet ettikten sonra kepçe operatörü olan Himmet abi Yanımıza geliyor . Ve onunla sohbet etmeye başlıyoruz.  Amacımıza ulaşmıştık,  istediğimizi almıştık ama  himmet abiyle de konuşmadan edemedik.


                                                                      

    Himmet abi yaklaşık 12 yıldır kepçe operatörlüğü yapıyor. Çok esprili bir insan, sorduğumuz soruların hepsine esprili bir şekilde yanıt verdi. Bu işe nasıl başladığını soruyoruz ve esprili bir şekilde ‘’yağcılık’’ diyor. İş dönüşü yerinden kalkacak halinin olmadığını yattığı yerden kalkamadığını söylüyor. Yine aynı şekilde evli misin diye sorduğumuz soruya komik bir cevap alıyoruz; ‘’Evliyim ama; hanımla yazın kanka gibi  oluyoruz. Kışın ise karı koca oluyoruz.’’ Diyerek yüzümüzde hafif bir tebessüm oluşturuyor. Bunun nedenini de çok yorulmasına bağlıyor. Himmet abiye aldığı maaşın yetip yetmediğini,  kepçe kullanmanın zor  mu kolay mı olduğunu sorduğumuzda ‘’Allaha şükürler olsun ki yetiyor.’’  diyor. Kepçenin kullanmanın zorluğu ve ya kolaylığı hakkında da; ‘’Öğrenene kadar zor, öğrendikten sonra kolay.’’diyor.


   Bu sefer kiralık ev bulamayan Enver abi ve Cevdet abi; inşaat alanı içerisinde diğer işçilerle birlikte kalacakları barakayı tamamlamak için çalışıyorlar. Cevdet abi; ‘’Şu an sadece biz çalışıyoruz barakayı yapmak için, bundan dolayı çok yoruluyoruz. İnşallah temel kazılıp inşaata başladıktan sonra rahatlayacağız.’’ diyor. Barakalarının inşaatı bitene kadar başka inşaatlarda diğer işçilerle birlikte kaldıklarını söylüyorlar. Gurbetin tüm acımasızlığına rağmen var güçleriyle çalışıyorlar ve geçimlerini sağlamaya çalışıyorlar. Ailelerinden ayrı kalsalar da bir gün tekrar bir araya geleceklerini biliyorlar.

13 Haziran 2013 Perşembe

İstanbul Gaz Dağıtım Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi (İGDAŞ), tarafından düzenlenen 'En Havalı İstanbul' fotoğraf yarışmasının sonucu belli oldu.
İstanbul Gaz Dağıtım Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi (İGDAŞ), tarafından düzenlenen 'En Havalı İstanbul' fotoğraf yarışmasının sonucu belli oldu. Yarışmada Zeynep Akgün isimli katılımcı birinci oldu.
İGDAŞ tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen 'En Havalı Kareler İstanbul’un Harikaları' adlı fotoğraf yarışmasına Türkiye genelinde profesyonel ve amatör 6 bin 208 fotoğrafçı katıldı. Yarışmada Zeynep Akgün birinci oldu. İkinciliği Gazanfer Demirer, üçüncülüğü ise Erdal Suat aldı. Emrah Uygun İGDAŞ özel ödülünü alırken, Özkan Samioğlu, Zübeyir Süğlün ve Erdal Suat da mansiyon ödülüne layık görüldü. Yarışmanın birincisine 5 bin TL, ikincisine 3 bin TL, üçüncüsüne 2 bin TL ödül verildiği açıklandı.

10 Haziran 2013 Pazartesi

Yemek Sitelerine genel bakış

Yemek siteleri hanımların, özellikle genç hanımların başvurduğu en önemli kaynaklardan birisidir. Eskiden anneler tarafından kızlarına öğretilen yemek tarifleri, internetin insan hayatına girmesiyle birlikte dijital ortama taşındı. Artık hiç yemek yapmayı bilmeyen bir kadın bile bu yemek tariflerine bakarak bir fikir sahibi olabiliyor, elinden geldiği kadar bu tarifleri uygulayabiliyor. İnternetteki yemek tarifleri sayesinde hanımlar, her gün belli yemekleri, tatlıları, çorbaları vs. yapmak yerine daha farklı yemekler hazırlayabiliyor. Bu sitelerden birisi olan http://www.kolay-yemektarifleri.org/ adlı site yemek tariflerini takipçileriyle buluşturmakla birlikte, yiyecekler hakkındaki pratik bilgileri, mutfakla ilgili pratik bilgileri de takipçileriyle buluşturuyor.
   Yemek tariflerine ulaşmak çok kolay. Google arama motoruna yemek ile ilgili ne yazarsanız listeleneceğinden emin olabilirsiniz.


8 Haziran 2013 Cumartesi

Gökşin Sipahioğlu Kimdir?

Gökşin Sipahioğlu
.Gökşin Sipahioğlu 1926 yılında İzmir’de doğdu. İstanbul’da Saint Joseph Lisesi’nden sonra gazetecilik okuluna devam etti. 1952’de İstanbul Ekspres gazetesinde önce spor muhabiri, sonra da genel yayın müdürü oldu. 1957’de Yeni Gazete’yi kurdu. 1960’ta Vatan’ın genel yayın müdürü oldu. 1961’de Arnavutluk’a giren ilk gazeteciydi. Bunu Küba izledi. 1962’de Hürriyet adına dünyanın çeşitli köşelerinden röportajlar yapmaya başladı. Bunlar aynı zamanda Damas, Black Star, Reporters Associes tarafından diğer basın organlarına da iletildi. 1966’da Hürriyet’in Paris temsilciliği ile birlikte Sipa-Press’in ilk adımını attı. 1969’da ise Amerikalı gazeteci Phyllis Springer ile ajansı resmen kurdu. 1994’te Fransa kendisine “Chevalier de I’ordre des Arts et des Lettres” unvanını verdi. 1998’de Paris’te “Mois dela Photo” çerçevesinde fotoğrafları sergilendi. 1999’da ise Perpignan’da belli başlı röportajları geniş bir şekilde sergilendi. Artık Gökşin son yarım asrın en önemli foto-jurnalistlerinden biri olarak tanınıyor, Sipa-Press de bu alanda dünyanın en büyük ajansı oluyordu. Kendisiyle Paris; Murat Bulvarı 101 numaradaki Sipa-Press merkezinde bir sohbet yaptık.
. -Nereden nereye geldiniz 30 yıl içerisinde?
Sipahioğlu -En önemli aşamayı galiba 1989’da şimdi bulunduğumuz binaya gelerek yaptık. Bin metrekarelik bir binadan buraya 6 bin metrekarelik yere geldik. Büyük yatırım yaptık. O sırada Asil Nadir ortak oldu. Ama durumunun bozulmasıyla işbirliği sona erdi. 1969’da ajansı ilk kurduğumuzda ise gerekli olan 20 bin frankı bile büyük zorlukla Ermeni dostum Tosunyan’dan borç bulmuştum. İlk aşama Rue de Berri’deki 270 metrekarelik binaydı. İkinci hamle Rue Roquepine’deki büroydu. Bin metrekareydi orası. O zaman Sygma ve Gamma’dan sonra üçüncü ajanstık. İlk laboratuvarı orada kurduk.
BİLL GATES’DEN TEKLİF
. -En güç dönem hangisiydi?
Sipahioğlu -1978-89 arasında 11 sene orada kaldık. En güç dönem 78-81 arasıydı. Yatırım yapmıştık. Ödememiz gerekti. Buraya geldiğimizde gene üçüncü büyük ajanstık. 1991 Körfez Savaşı bizim için çok başarılı olmamıza imkan verdi. Birçok özel fotoğrafı sadece biz yayınladık. Ama petrol krizi başlayınca burada da kriz oldu. Güç durumda kaldık. Bu dönemi nasıl atlattığıma hâlâ şaşırıyorum. Diğer ajanslar da aynı sıkıntıdaydı. 1995’ten sonra para kazanmaya başladık.
. -Nasıl oldu bu?
Sipahioğlu -Biz kazanırken rakipler para kaybetmeye başladı. 1995’ten sonra hep başarılı olduk. Bu sene büyük teknolojik yatırım yapmak zorunda kaldık. Bu da tabii çok masraflı oldu. Ama şimdi bir numaralı ajans olduk. Gamma’yı beş senedir geçtik. Sygma satıldı Amerikalılar’a. Bill Gates önce bizi almak istedi. Ben satmayınca Sygma’yı aldı.
. -Bilgisayarcı Bill Gates neden bu işe girdi?
Sipahioğlu -Bana Bill Gates 22 milyon dolar teklif etti. Bundan on sene önce fotoğrafın değerini ilk anlayan adamdır. Televizyonları bilgisayar haline getirip onları “basılabilir” hale getiriyor. İstediğin anda düğmeye basıp gazete çıkarabilecek teknoloji geliştiriyor. On sene evvel UPI ajansını satın aldı. ABD ve İngiltere’de çok tanınmış arşivleri satın aldı. Bir milyar dolar yatırdı. Son aşamada aktüalite yapan bir ajansa ihtiyaç hissetti.
. -Neden anlaşamadınız?
Sipahioğlu -Ajansın tamamını, yüzde yüzünü almak istedi. Bana da en fazla iki sene yöneticilik veriyordu. Ben reddettim. Gety de beş senedir bu işin içinde. Gamma Liason’u satın aldı. İmage Bank’ı aldı 180 milyon dolar harcadı. Fotoğraf pazarı onların elinde şimdi. Serbest kalan tek ajans Sipa.
. -İki sene sonra emekli olmak istemez miydin?
Sipahioğlu -Benim bünyemde yok o. Gazeteci, yazar, ressam emekli olamaz. Emekli olsam ne yaparım? Hayatım burada geçiyor. Sabah 08.00’de gelip akşam 20.00’ye kadar buradayım. Haftanın 7 günü böyle.
. -Şu son 30 yıllık dönemde Türkiye’yi dışardan nasıl gördün?
Sipahioğlu -Problemler hiç bitmedi. Önce Ermeni problemi vardı. 1974’te başladı. Bu bitti mi? Zannetmem. Yedekte tutuyorlar gibi. Fransa Meclisinden geçen karar Senato’da bekliyor. Ermeni konusu Fransa’da 400-500 bin oy demek. Önemli bu. Sonra Kürt meselesi ortaya çıktı. Şimdi bu Öcalan meselesi halini aldı. Lehimize tek lobi yahudi lobisi olabilir ama onu da tam ele geçiremedik. O konuyu gerektiği gibi işleyemedik.
ÇOK ÖNEMLİ UNSURLAR
. -Ne yapabilirdik?
Sipahioğlu -1956’da İsrail’e gitmiştim. Ben Zibit ilk cumhurbaşkanıydı. Mülakat yaparken bana “Biliyor musunuz senede bir defa sizin için dua ediyorum” demiş ve 500 sene önce İspanya ve Avrupa’dan kovulan yahudilere Osmanlılar’ın nasıl kapılarını açtıklarını anlatmıştı. Bunu bilmiyorduk. Başkalarına da anlatamadık tabii. 2. Dünya Savaşı sırasında Paris’teki Türk sefareti, bin 200 yahudiye Türk pasaportu vererek kamplara gönderilmesine mani olmuş. Bunu da bir yahudi profesör araştırıp ortaya çıkarmış. Bunlar kullanılmadı. Çok önemli unsurlar bunlar. Kendimizi tanıtmayı hiç bilmiyoruz.
. -Neden yapamıyoruz acaba?
Sipahioğlu -Bir eksikliğimiz var ama temelini araştırıp bulmak ve çözmek gerek. Galiba karakterimize bağlı bu. Çağlayangil bir gün bana buradaki Büyükelçi Orhan Eralp’in kendisine bir yazı yazıp “Sipa’nın bize tanıtım konusunda yararı olmaz. En iyi tanıtımı ben yaparım” dediğini söylemiş. Turizm ataşemiz, mesela buraya on gün önce geldi. Şimdi öğreniyorum görevi bitmiş Türkiye’ye dönüyormuş. Paris basın ataşesi de ilk defa geçen gün geldi. Ama Mukadder Sezgin zamanında böyle değildi. İşini çok iyi biliyordu. Reklam ajanslarının bile bir basın ajansına ihtiyacı var.
YARIM KALAN RÖPORTAJ
. -Türkiye’nin dünyaya tanıtılacak çok yönü var. Bunları kullanıyor musun?
Sipahioğlu -Bak bir son örnek vereyim. Hıristiyanlık yılı 2000 röportajları yayınları yapılıyor. Geçen ağustos ayında Süryaniler’le ilgili bir konu vardı. Çekip bütün dünyaya yaymak istedik. Düyanın en büyük magazinleri satın aldı. Onlara hazırlıyorduk. Hıristiyanlık dünyasında Türkiye’nin bulunmamasının eksiklik olacağını düşündüm. Türk makamlarından gerekli izni aldık. “Hiç merak etmeyin” dediler. Çok tanınmış bir fotoğrafçı yolladım. 15 Ağustos’ta tam Süryani merasimini çekerken Mardin’de onu yakaladılar. Kültür Bakanlığ’nın haberi vardı.
. -Çekemedi mi?
Sipahioğlu -Valiye telefon edildi. Ama adamı 3 gün otelde gözaltında tututlar. Filmlerini aldılar. Sonunda sadece 3 film verip “Haydi git çek fotoğraf” demişler. 200 filmi vardı çekecek. Röportaj yapılamadı. Turizm Bakanı ise aynı günlerde “Türkiye’nin umudu inanç turizminde” diye demeç veriyordu. Dedim ya tanıtımı hiç bilmiyoruz. Hatırlamıyorum ki Türkiye’den teklif gelsin: “Gelin şu önemli konuyu çekin, işleyin” desinler. Papa ilk defa gelip Efes’te dua edeceği zaman içeri ben kavga ederek girip iki resim çekebildim. Şimdi Türkiye’nin elindeki iki kare resim benim zorla çektiğim resimlerdir. Her yerde bunlar kullanılıyor. Diyorum ya Türkiye bu konuyu hiç bilmiyor.
. -Bu konuda yapılması gereken en önemli şey ne?
Sipahioğlu -Önce Türkiye’yi dışta gerçekten temsil edebilecek, dil bilen belli seviyede kültürleri olan kimseler dışarda görevlendirilmeli.


Ara Güler Kimdir?

Ara Güler Kimdir?

   
Ara Güler
Ara Güler (16 Ağustos 1928 - ), ünlü Ermeni asıllı Türk fotoğraf sanatçısı ve foto-muhabirdir. Ermeni asıllı eczacı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Çocukken sinemadan çok etkilendi, Muhsin Ertuğrul'un yanında tiyatro ve oyunculuk eğitimi almaya başladı. 1950'de Yeni İstanbul gazetesinde gazeteciliğe başladı. Daha sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne devam etti ancak fotoğrafçı ve gazeteci olmaya karar verdi. Fotoğraflarında Leica makinasını kullanmıştır. Fotoğrafın sanat dalı olmadığını düşünmektedir.1958'de Time-Life, Paris-Match ve Der Stern dergilerinin Yakın Doğu foto muhabirliği görevlerini üstlendi. 1961'de Hayat Dergisi'nde fotoğraf bölüm şefi olarak çalışmaya başladı. Aynı yıllarda Henri Cartier-Bresson ile tanıştı. İngiltere'de yayımlanan Photography Annual antolojisi onu dünyanın en iyi yedi fotoğrafcısından biri olarak tanımladı. ASMP'ye (Amerikan Dergi Fotoğrafçıları Derneği) tek Türk üye olarak kabul edildi. 1962'de Almanya'da çok az fotoğrafcıya verilen Master of Leica unvanını kazandı. İsviçre'de çıkan Camera dergisi kendisine özel bir sayı ayırdı. 1964'de Mariana Noris'in ABD'de basılan Young Turkey adlı yapıtında fotoğrafları kullanıldı. 1967'de Japonya'da çıkan Photography of the World antolojisinde Richard Avedon ile birlikte bir dizi fotoğrafı yayınlandı. 1967'de Kanada'da açılan İnsanların Dünyasına Bakışlar sergisinde, 1968'de New York Modern Sanatlar Galerisi'nde düzenlenen Renkli Fotoğrafın On Ustası adlı sergide aynı yıl Almanya'da, Köln'de Fotokina Fuarı'nda yapıtları sergilendi. 1970'de Türkei adında fotoğraf albümü Almanya'da yayımlandı. Sanat ve Sanat tarihi konularındaki fotoğrafları ABD'de Time-Life, Horizon ve Nesweek kitap bölümlerince ve İsviçre'de Skira Yayınevi tarafından kullanıldı. 1971'de Lord Kinross'un Hagia-Sophia (Ayasofya) kitabının fotoğraflarını çekti. Yine Skira yayınevince Picasso'nun 90. yaşgünü için yayınlanan Picasso Metamorphose et unite adlı kitap için Picasso'nun foto-röportajını yaptı. 1972'de Paris Ulusal Kitaplık'ta sergisi açıldı. 1975'de ABD'ne davet edildi ve birçok ünlü Amerikalının fotograflarını çektikten sonra Yaratıcı Amerikalılar adlı sergisini dünyanın birçok kentinde sergiledi. Yine aynı yıl Yavuz zırhlısının sökülmesini konu alan Kahramanın Sonu adlı bir belgesel film çekti. 1979'da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin foto muhabirliği dalındaki Birincilik ödülü'nü aldı. 1980'de fotoğraflarının bir kısmı Karacan Yayıncılığın bastığı Fotoğraflar adlı kitabında bastırdı. 1986'da Hürriyet Vakfı'nca basılan Prof. Abdullah Kuran'ın yazdığı Mimar Sinan kitabı'nı fotoğrafladı. Aynı kitap 1987'de Institute of Turkish Studies tarafından İngilizce olarak yayınlandı. 1989'da Ara Güler'in Sinemacıları kitabı basıldı. 1991'de Dışişleri Bakanlığı için Halikarnas Balıkçısı'nın (Cevat Şakir Kabaağaçlı) The Sixth Continent adlı kitabını fotoğrafladı. 1999'da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, meslekte 50 yılını dolduran gazetecilere verilen 'BURHAN FELEK' basın hizmeti ödülü 2000'de Fransız Hükümeti tarafından İstanbul'daki Fransız Sarayı'nda 'Légion d'Honneur; OFFİCİER DES ARTS ET DES LETTRES' unvanı verildi 2004'de Yıldız Üniversitesi tarafından Fahri Doktora unvanı verildi 2005'te Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü[1] Bu arada bütün dünyayı gezerek foto röportajlar yaptı ve bunları Magnum ajansı ile dünyaya duyurdu. İsmet İnönü, Winston Churchill, Indira Gandi, John Berger, Bertrand Russel, Bill Brandt, Alfred Hitchcock, Ansel Adams, Imogen Cunningham, Salvador Dali, Maria Callas, Fikret Mualla, Picasso gibi birçok ünlü kişi ile roportajlar yapmış ve fotograflarını çekmiştir. En ünlüsü fotoğrafcılara poz vermeyen Picasso'dur. Yıllarca üstünde çalıştığı Mimar Sinan yapıtlarının fotoğrafları 1992'de Fransa'da, ABD ve İngiltere'de Sinan, Architect of Souleiman the Magnificent adlı kitabı yayımlandı. Aynı yıl Living in Turkey adlı kitabı İngiltere, ABD ve Singapur'da Turkish Style başlığıyla, Fransa'da Demeures Ottomanes de Turquie adıyla yayımlandı. 1994'de Eski İstanbul Anıları, 1995'de Bir Devir Böyle Geçti, Yitirilmiş Renkler ve Yüzlerinde Yeryüzü, fotograf kitapları yayımlandı. Ara Güler hala fotoğraf çekmektedir.



Gökşin Sipahioğlu Kimdir?

6 Haziran 2013 Perşembe

Fotograf Makinesi Seçimi

Makinemizi seçerken neler dikkat edeceğiz?
Bazı ilkeler şöyle olabilir: Fotograf kalitesi, tasarım/görünüm, hız-performans, sağlamlık, fiyat.
Fotograf çekenin ne istediğine karar vermiş olması seçimi kolaylaştıracaktır. Biz burada seçimde zorlananlara bazı ip uçları verelim:
Fotograf makineleri amatör ve profesyonel olarak ya da compact ve digital olarak da sınıflandırılabilmektedir.
Film formatı olarak 35mm. den daha küçük filmleri kullanan makineler, amatör olarak sınıflandırılır.
Film format daha büyük olanlar ise profesyonel olarak sınıflandırılırlar.
Bu gün piyasada çok çeşitli fotoğraf makineleri kullanılmaktadır.

  • Kompakt makineler,
  • Tek objektifli refleks (SLR-Single Lens Reflex) makineler
  • Vizörlü makineler
  • Çift objektifli refleks makineler
  • Büyük formatlı makineler.

Günümüzde sayısal görüntü alan makinelere ( DSLR-Digital Single Lens Reflex) yönelim çoğalmıştır.
SEÇİM 1- PİKSEL 
Makinemizi baskı yapacağımız fotograf boyutuna göre seçeceğiz.
Piksel, dijital bir görüntü üzerindeki ışık ve renk bilgisini saklayan en küçük birimlerdir. Dijital görüntüyü oluşturan en küçük parça pikseldir Piksel iki kelimenin kısaltılmasıdır: “Picture Element”. Dijital bir fotoğraf milyonlarca pikselin birleşmesiyle oluşur. Her piksel dijital ortamda sayılarla ifade edilir, bu sayılar her pikselin rengini belirler. Rengin ne kadar doğrulukla tarif edildiği pikselin renk derinliği “color depth” veya bit sayısı belirler. Bit sayısı arttıkça dijital fotoğraf makinesinin kaydedebildiği renk sayısı da dolaylı olarak artar.
Gerçekte piksellerin sabit bir boyutu yoktur. Sadece genel bir tarif için, bir santimetre kare veya bir inç içerisindeki toplam piksel sayısını söylemek gerekir.
Dijital dünyada bu ppi “piksel per inch” olarak ifade edilir. Ppi bilgisayar ekranı, dijital fotoğraf makinesi, tarayıcı gibi görüntüyü kaydeden veya monitör gibi dış dünyaya sergileyen cihazlardaki ölçü birimidir.
Dpi ise baskı dünyasının ölçü birimi olup baskının bir inç yatay ve dikey mesafede bulunan (dot) nokta sayısını gösterir. Fotoğrafın basılacağı ortama göre yani fotoğraf laboratuarı, matbaa, ink-jet baskı veya diğer bir yöntem için gereken dpi sayısı değişir. Fotoğraf laboratuarında veya yüksek kaliteli ofset baskılar için görüntünün 300 ppi olması gerekir.
BASİT BİR YOL:  Çözünürlüğü 70 e bölünce, bastırılacak  fotografın en büyük boyutunu bulabiliriz.
Örnek: 1024 : 70 = 14....768 : 70 : 10 yani 1024x768 çözünürlüğü olan bir fotograftan en yüksek 10x13cm baskı alabiliriz.

640 x 480  = 307.200     1600 x 1200 = 2.1 milyon     2560 x 1920 = 5.0 milyon
1024 x 768  = 786.432     2048 x 1535 = 3.1 milyon     3024 x 2016 = 6.0 milyon
1280 x 960  = 1.3 milyon   2272 x 1704 = 4.1 milyon     4256 x 2848 = 12.1 milyon

Piksel sayısı çok olan makineler daha kaliteli fotograf verecektir. Ama neden piksel sayısı fazladır? Örneğin 6mp bir kompakt makinenin algılayıcısı, yine 6mp. bir DSLR makinenin  full frame algılayıcısından daha küçüktür.
İşte iyi baskı almak için ölçü, piksel değil, görüntünün düştüğü algılayıcının büyük oluşudur. Büyük algılayıcı daha çok sayıda piksel barındırdığı için, o denli doğru okuyan noktacıklar daha doğru baskı verecektir.
Birde, büyük algılayıcıların (full frame ) pikselleri de daha büyüktür. Haliyle çekim sırasında üzerlerine düşen ışık miktarı da fazla  olacağından,  daha kaliteli fotograf  verecektir.
Ama aynı piksel sayısı ile (6mp) daha büyük boyutlu fotograf (digital zoom) işlenmemeli ve basmamalıdır. Fazla pikselleri makine tamamlayacağı için dağılacaktır ve fotograf bozulacaktır.
Bazı programlar ile fotografa yapılan işlemler, bu kapsamda düşünülmemelidir.

SEÇİM 2- OPTİK SİSTEM
Optik sistemin kalitesi konusunda bütün fotoğraf makineleri için geçerli olan kurallar burada da geçerlidir. Örneğin objektifteki lenslerin camdan yapılmış ve kesimi kaliteli olması gereklidir. Birçok dijital makine amatörler için üretildiği için optik kalite ikinci plana atılmıştır. Örneğin filtre takılabilmesi için gerekli parçaları yoktur. Ayrıca dijital makinenizin diyafram ve enstantane ayarlarının tamamının elle veya otomatik olarak yapılabilmesi gereklidir.
Kaliteli dijital makinelerin çoğu SLR tipinde üretilmektedir. Böylece DSLR makinelerin yarattığı kolaylıklardan siz de yararlanabilirsiniz. Örneğin lens değişimi kolaydır. Dijital makinenin arkasında LCD görüntü penceresi olmalıdır. Bununla fotoğraf çekerken çerçeve ayarı yapabilir veya çektiğiniz fotoğrafları izleyebilirsiniz. Daha iyisi ayrıca göz için de bir bakaç olmalıdır. Bununla da aydınlık ortamlarda daha kesin çerçeve yapabilirsiniz. Bakaç ve LCD ekrandan gördüğünüz görüntünün çektiğiniz fotoğraf ile %100'e yakın oranda çakışması gereklidir (paralaks hatası olmamalıdır).
Bakaç, içine bakıldığında makinenin yönetim birimlerini okuyabilir ve makinenizi yönetebilirsiniz.

SEÇİM 3- IŞIĞA DUYARLI YONGALAR

Işığa duyar yongaların dijital makinelerde kullanılan iki tipi vardır.
CMOS adlı tip çoğu üreticiler tarafından dijital makinelerde kullanılır. Bu yonganın yapısı basit, kullandığı enerji az (pilleriniz daha uzun ömürlü olacaktır) ve ucuzdur. Fakat belki de daha yeni bir teknoloji kullanıldığından bu yonganın yarattığı fotoğrafların daha kalitesiz olma olasılığı fazladır. Bu fotoğrafların özellikle parazit oranı çok yüksektir.
CCD denilen ikinci tip ise daha sınırlı sayıda dijital fotoğraf makinesinde kullanılır. Bu yongalarda eskiden beri bilinen bir teknoloji kullanılır ve genel olarak daha iyi fotoğraflar elde edilmektedir. CCD tipi yongalar daha çok amatör makinelerde kullanılır, fakat giderek daha kaliteli makinelerde de kullanılmaya başlamıştır. Kullanılan yonga tipi ne olursa olsun dijital fotoğraf makinesinin çektiği fotoğrafları görüp karar vermek daha uygun olacaktır. Bu kararı vermek için başka kullanıcılara (özellikle profesyonellere) fikirlerini sormanızı veya daha kolayı internete başvurmanızı öneririz. İnternette birçok dijital fotoğraf makinesi değerlendiren site vardır. Bunlardan adresli siteyi hem içerik olarak geniş hem de objektif bir bilgi kaynağı olduğundan önerebiliriz. İnternette fotoğraf makinesi reklamları arasında kaybolmayın. Pratik kullanım sırasında, gördüğünüz tanıtımlarda gösterilen fotoğraflara ve anlatılan bazı teknik özelliklere bakılarak alınan bir dijital makine ile elde ettiğiniz sonuçlar kötü olabilir.

Bu konuyu biraz daha açalım:

Dıgıtal Algılayıcı Boyutları

Dijital algılayıcıların farklı tipleri kullanılıyor. Digital fotograf makineleri satılırken kaç MP (milyon piksel) oldukları söylenir ya da sorulur. Ama algılayıcı boyutunu konuşmak gerekir. Kullanıcı diyebilir ki; 500ytl ve 12 mpiksellik makine yerine, neden aynı mpiksel olan bir makineye 2000$ ödeyeyim. Öyleyse algılayıcı boyutları hakkında bilgimiz olmalı.
Dijital görüntüyü oluşturan en küçük birim pikseldir ve sayılarla anlatılır. “color depth” veya bit sayısı ise, pikselin renk derinliğidir. Her pikselin renginin ne kadar doğrulukla anlatıldığını belirler. Bit sayısı arttıkça kaydedebilen renk sayısı da dolaylı olarak artar.

Kompakt ile DSLR arasında kalmak
Kompakt ile DSLR makineler arasındaki fark nedir? Kısaca, algılayıcı farkıdır. Yani fotograf çekildiğinde üzerine kaydedilen elemanın büyüklüğü farklıdır. 10 mpiksel kompakt makine ile yine 10 mpiksel full frame algılayıcısı olan DSLR aynı çözünürlükte gibi gözükse de, DSLR full frame algılayıcısının yüzeyi daha büyük olduğundan, pikselleri de daha büyüktür. Haliyle üretilen işin kalitesi de yüksek olacaktır. Gerisi alıcıya kalmıştır.
Full frame kullanan bazı makineler; Canon’un EOS 1Ds Mark III ve 5D ile Nikon’ un D3, D3x ve D700.

Dinamik aralık, bir pikselin tam beyaz ile tam siyah arasında kaydedebildiği ton sayısıdır. Full frame, sensor boyutunun 24x36mm film boyutuyla aynı olması demektir. Full frame algılayıcılarında dinamik aralık daha geniştir. Bu durumda açık tonlardan koyu tonlara keskin geçişlerde ya da renk tonlarında daha doğru sonuçlar elde etmemizi sağlar.
CCD veya CMOS, bildiğimiz elektronik devreler gibidir, sürekli kullanılan elektronik film görevi görürler. Bu cihazların üzerinde, en az cihazın çözünürlüğü kadar sensör/devre vardır ve bu devreler, o noktaya düşen ışığı piksel cinsinden dijital ortama yansıtırlar. Örneklersek, 5MP bir dijital fotoğraf makinesi üzerinde, 2560 x 1920 yani yaklaşık 5 milyon adet mini sensör bulunur. CCD veya CMOS algılayıcılar büyük boyutlu silikon plakalardan kesilerek üretilir. CCD daha kaliteli bilinir. Ancak günümüz teknolojisi bu farkı ortadan kaldırmış görünmektedir.
Bu karşılaştırma bir fikir verecektir.
CCD (Charge Coupled Device) , CMOS (Comlimentary Metal Oxide Semiconductor)

CCD                         CMOS

Çok hassas                 Az hassas

Loş ışıkta iyi resim       Parlak ışıkta iyi resim

Pahalı                         Ucuz

Dayanıksız                  Dayanıklı
Çok enerji                Az enerji

Çarpan Faktörü ve Etkisi bizi nasıl etkiler?
-alıntıdır-
Üreticilerin odak uzaklığı çarpanları:
  • Nikon 1.5X
  • Pentax 1.53X
  • Canon 1.6X
CCD veya CMOS algılayıcının uzun kenarının, 35mm film karesi ile kıyaslandığında çıkan orantıya çarpan faktörü denir. Makine, algılayıcının çarpan faktörü kadar alanı göremiyor demektir. Full frame algılayıcıda bu kayıp yoktur. Örnekleyelim:
Nikon D300 1.5x çarpan faktörü olan makinedir. 24mm geniş açı objektifi Nikon D300 ile kullandığınızda 24x1.5=36mm olacaktır. Yani makinenin görüş açısı 1,5 eksildi-daraldı. Daha geniş açılı objektif kullanılarak 24mm. açısı elde edilebilir. Ama kalite kaybı olunca da, kayıpsız objektife yönelenler için pahalı çözümler olacaktır.
Uzun odaklı objektifi olan 300mm. bir objektifle çalışılınca yararı da vardır. Yani 300mmx 1.5=450mm ye yükselmesi  doğa fotografçıları için sevindirici olmalı.
Küçük algılayıcıların objektifleri de küçük boyutlu olur. Ağır objektif taşıması zor gelenlerin tercihi olabilir.

SEÇİM 4-BELLEK YONGALARI
Dijital makinenizin olabildiği kadar büyük bir belleği ve bu belleğin çıkarılabilir tipte olması gereklidir. Bazı ucuz makineler yerleşik bir bellek kullanırlar ve bu çok sakıncaları olan bir özelliktir. Böylece belleğiniz her bittiğinde bilgisayarınızın yanına gitmeniz gerekir, örneğin bir tatildeyseniz bu olanaksız olacaktır.
Dijital makineler tarafından çok çeşitli bellek yongası tipleri kullanılmaktadır. Bazı tip bellek yongalarının yüksek hacimlileri yoktur bazılarının ise fiyatı çok fazladır. Örneğin SD Card denilen tiplerin fiyatları ucuzdur fakat bunlar üzerinde çalışan fazla üretici yoktur ve piyasada satılan modellerin hacimleri de fazla değildir. Sony'nin ürettiği ve şu anda sadece Sony dijital makinelerinde kullanılan Memorystick adlı bellek yongalarının ise fiyatları çok fazladır. Zamanımızda en ucuz, en çok kullanılan ve en çok seçeneği olan bellek yongası tipi Compact Flash (CF) tipidir ve böylece bu tip yongaları kullanan bir dijital makineyi seçmeniz daha uygun olacaktır.

SEÇİM 5- KULLANIM KOLAYLIĞI
Bir diğer kriter her dijital alette olduğu gibi kullanım kolaylığıdır. Makinenin kullanma kılavuzunu internette üretici firmanın sitesinden indirin veya satıcıdan isteyin. Burada okuduklarınıza bakarak makinenin size uygun olup olmadığına karar verebilirsiniz. Ne yazık ki teknoloji ile arası iyi olmayanlar dijital makineleri kullanırken zorluk çekebilirler. Bu tip makinelerin üzerinde geleneksel makinelere göre daha fazla ayar düğmesi olacaktır. Bir heves aldığınız makinenizin bu nedenle bir süre sonra bir dolap rafında unutulması işten bile değildir.

SEÇİM 6- BAĞLANTI SEÇENEKLERİ
Dijital fotoğraf makinelerinin bilgisayar, televizyon veya projeksiyon cihazları gibi araçlara bağlantı seçenekleri de çok önemlidir. Bilgisayara bağlanırken bazı makineler infrared bazıları seri port veya yeni çıkanların çoğunluğu USB portları kullanırlar. USB portu kullanımı ile fotoğrafları bilgisayara çok hızlı bir biçimde aktarmak olanaklı olur. Bu yüzden USB portu ile aktarım yapan dijital makineleri tercih etmelisiniz. Evinizdeki bilgisayarda mutlaka USB bağlantı sistemi bulunmalıdır. USB port dışındaki aktarma seçeneklerinde fotoğrafların bilgisayara aktarımı saatler alabilir.

SEÇİM 7- GÜÇ KAYNAĞI
Seçtiğiniz makinenin güç kaynağı olarak şarj edilebilir pil kullanması ve bu pillerin cep telefonlarında olduğu gibi Li-Ion (Lityum İyon) tipinde olması gereklidir. Dijital makineler çok enerji tüketen aletlerdir, Li-Ion pil kullanan bir makine alırsanız uzun süre kullanma ve istediğiniz her zaman şarj etme olanağınız olur. Ne yazık ki özellikle ucuz ve eski modellerde enerji kaynağı olarak alkalin piller kullanılmaktadır. Bunların yarattığı harcamalar zaman içinde çok fazla olacaktır.

SEÇİM 8- SERVİS
Bir başka kriter olarak dijital makinenizin onarım olanakları, yedek parça bulunabilirliği ve bunların fiyatı değerlendirilmelidir. Makinenizi çok sıklıkla ve her ortamda kullanacağınıza göre bozulma, onarım ve yedek parça gerekliliği uzak bir olasılık olmayacaktır. Bu tip durumları en az sıkıntı ile atlatmak için aldığınız fotoğraf makinesinin güçlü bir servis ağı bulunmalı ve yedek parça fiyatları ucuz olmalıdır. Örneğin çektiğiniz fotoğraf sayısı fazla olacaksa bellek yongaları almalısınız yada makinenize ait kabloları kaybedebilirsiniz vs. Uzakdoğudan bir arkadaşınız aracılığıyla getirtiğiniz tanınmış bir markası olmayan bir makinenin parçalarını veya servisini Türkiye'de bulmakta zorluk çekebilirsiniz.

SEÇİM 9- FİYAT
Evet sıra paraya geldi ve belki de düşüneceğiniz son önemli kriter fotoğraf makinesinin fiyatı olacaktır. Unutmayın iyi bir fotoğraf makinesi kural olarak her zaman diğerlerinden pahalıdır. Reklamlarda ve tanıtımlarda verilen teknik özelliklere aldanıp ucuz bir alet almayın. Yukarıda anlattığımız basamakları düşündüğünüz makine için mutlaka gözden geçirin. Ucuz makinelerin çektiği fotoğraflar genellikle kalitesizdir. Fakat yine de gidip en pahalı aleti almak yerine biraz inceleme yapıp sonuçta ortayı bulacağınıza eminim. Şu anda Türkiye piyasasında 1000 Amerikan doları civarı para ile çok güzel bir dijital makine alabilirsiniz.                                                                           Not:Çeşitli kaynaklardan derlemedir.